Pencere Önüne Koyulan Çiçekler – Osmanlı Geleneği

Devleti Aliyye Osmaniyye’nin hüküm sürdüğü topraklarda yaşayan çeşitli milletten insanlar bulunmaktaydı. Osmanlı dediğimiz bu devlet kuşkusuz çok uluslu bir devletti. Dini, mezhebi, rengi çeşitli olan bu insanların ortak paydası; Osmanlı’nın adil, merhametli ve hoşgörülü bir yönetim içinde olduğunu, geleneklerinin, adetlerinin güzel ahlak üzere olduğunu bilerek birlik içinde yaşamalarıydı. Osmanlının hüküm sürdüğü asırlarda her milletin kendi gelenek ve göreneklerine bağlılığı olduğu gibi, diğer milletlerden olan insanların geleneklerine de saygı duyulur ve hatta yer yer bu gelenekler benimsenirdi. Bu sayede çeşitli milletlerin; yemek kültürü, eğitim sistemi, dünyaya bakışı, “adettendir” anlayışı gibi yaşam biçimini etkileyen davranışlar harmanlanmış ve hoşgörülü bir nizam içerisinde yaşayan toplumların oluşması sağlanmıştı.

Atalarımız ırksal ayrımları bir şekilde ayrımcılık olmaktan çıkartıp, kültürel bir bütünlük oluşturmayı başarmıştı. Nitekim ırk isimleri dahi, onların kan bağlarını değil kültürlerini ve dinlerini ifade etmekteydi. Osmanlı bir ulus devleti değil, kültür devleti olmayı başarmıştı. Kendisine bağlanan bütün milletler isteyerek, Osmanlı kültürüyle hemhâl olmuşlar ve bu kültürü sahiplenmişlerdi. Çok küçük değerler bile herkes tarafından saygıyla karşılanıp, birbirlerine karşı kusur etmiyorlardı. Osmanlı döneminde pencerenin önüne koyulan çiçeklerin renkleri bile bir anlam ifade ediyor hatta insanlar bu anlama göre hareket ediyorlardı. Bu kadar titiz ve hoşgörülü bir millet olmayı başaran ceddimizle kültürel bağlarımızı koparmak ne kötü!

Pencere Önüne Koyulan Çiçekler - Osmanlı Geleneği 1
Osmanlı döneminde pencere önüne koyulan çiçekler

Gelenek ve göreneklerin çok etkin olduğu Osmanlı döneminde, bu adetlerden biri olan pencere önündeki çiçeklerin renkleri evin içerisindeki durumu anlatıyordu.
Mesela osmanlı döneminde pencerenin önünde sarı çiçek varsa “Bu evde hasta var. Evin önünde, hatta bu sokakta gürültü yapmayın, rahatsızlık vermeyin” gibi anlamlar taşırdı. Halk bu tarz güzel düşüncelere hakim olduğu için durumu anlar ve saygı gösterirdi.

Pencere önüne konulan kırmızı çiçek ise “Bu evde gelinlik çağında bekar kız var. Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme” gibi anlamlar içerirdi. İnsanlar yoldan geçerken bir başkasının evine, penceresine, balkonuna bakmaz edepsizlik göstermezdi. Kişisel mahremiyetin üst düzeyde korunduğu, inanılmaz bir ahlak sistemi hakimdi.

Bu anlatılanlar yazılı olmayan kurallardır. İnsanların benimsediği yaşam biçiminin o yıllardan günümüze değin anlatılagelmiş olmasıyla öğrendiğimiz güzel ahlak, hoşgörü gibi davranışlardan yalnız bir tanesidir.

Nezaketin, hoşgörünün, tevazu ve adaletin dünyayı kurtarıcı, İslam’ı sembol edici davranışlar olduğunu unutmak ya da görmezden gelmek milletimiz için ne acı. Geldiğimiz şu noktada çocuk istismarının, kadına şiddetin, büyüğe saygısızlığın yaşandığını görünce insan, ceddinin yaşatmaya çalıştığı güzel ahlak ve erdem gibi kavramların varlığına dahi şaşırır duruma geliyor. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatinde bulunan Şeyh Edebali’nin ve daha nice alim, düşünür ve devlet adamlarımızın verdiği nasihatler hepimizin ders çıkarması, yaşanan olaylardan vazife çıkarması gerektiği gibi, güzel ahlakın dünyaya hakim olması için örnek teşkil edici birer birey olunması gerektiği bilincinde olmamız gerekiyor.

Osmanlı’nın kendine özgü sayısız güzel gelenekleri vardı. Günümüzde maalesef güzel ahlakın getirisi olan bu gelenekler tarihin raflarına gömüldü. Osmanlı’nın bir diğer güzel geleneği olan zimem defteri hakkındaki ZİMEM DEFTERİ Geleneği yazımızı okuyabilirsiniz. Asırlardır bizim olan bu gelenek ve adetleri önce anlayıp, sonra tekrar diriltebilmek bizim elimizde. Kültürümüz yok olmadan onlara sahip çıkalım.

Selametle

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir